Corona Virüs Üzerine

26 Nisan 2020 Saat: 23:16
İrfan Kurt
Şu karantina günlerinde ne telefonu elime almak ne sosyal medyaya bakmak ne de haberlere bakmak istemiyorum. Ama dönüp dolaşıp yine telefonda, sosyal medyada, televizyonda buluyoruz kendimizi. Dönüyoruz da ne oluyor, sinirden küp oluyoruz.

Şu karantina günlerinde ne telefonu elime almak ne sosyal medyaya bakmak ne de haberlere bakmak istemiyorum. Ama dönüp dolaşıp yine telefonda, sosyal medyada, televizyonda buluyoruz kendimizi. Dönüyoruz da ne oluyor, sinirden küp oluyoruz.

                        Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, bir kesim insan açısından sanki her şey batmış, yıkık viran bir dördüncü (üçüncü değil) dünya ülkesindeyiz.

                        Malum dünyayı saran bu illet karşısında Türkiye Cumhuriyeti uzun süre aldığı tedbirler ile bu illetten uzak kaldı. Ancak dünyanın küçük bir köy olduğu bu asırda bundan kurtulmanın mümkün olmadığı gerçeği ile yüzleştik. Ama yine de yaklaşık üç ay bu illetin ülkemize girmesi engellendi. Neticede bizi de sonunda buldu. Ama en azından hazırlıklı olarak bizi buldu.

                        Özellikle ülkemizin sağlık alt yapısının ne kadar güçlü olduğu bu salgın karşısında anlaşılmış oldu. Bir nevi Ak Parti hükümetlerinin yaptığı Sağlıkta Dönüşüm politikasının neticesi olan bu günkü sağlık sistemimiz test edildi ve iyi bir sınav verdi. Son 18 yıl içinde sağlığa yapılan ve halen de yapılmakta olan yatırımlar meyvesini vermiştir.

                        Sağlık sisteminin tek başına yeterli olması da yetmez. Esasen sağlık çalışanlarının özverili çalışmaları, düşmana karşı cephede savaşan Mehmetçik gibi, ön cephede ve kendi hayatlarını ortaya koyarak yaptıkları çalışmalar, hiçbir süslü söz ile açıklanamaz.

                        Peki, bunlar yapılırken bir kesimin özellikle bu süreçte yapılan hiçbir şeyi görmemesi, görmezden gelmesi, hatta yokmuş gibi farz etmesine ne diyeceğiz. Onlar her şeyi gördüğü halde, buna bir türlü kılıf uydurma çabası içine girseler de büyüyen ve Gazi Mustafa Kemal’in gösterdiği “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma” hedefinden ülkeyi yönetenler vazgeçmeyecektir. Zira bu muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak hedefi, heykel ile balo ile sazla sözle değil; sanayide, sağlıkta, eğitimde her alanda MİLLİ olmakla, yani dışa bağımlılıktan kurtulmakla olacaktır.

                               Yıllarca “İstikbal göklerdedir” sözünün altında bir tane kâğıttan uçak bile yapamayanlardan insansız hava araçlarını, SİHA’ları İHA’ları, Milli Savaş Uçağı projesini anlamalarını beklemiyoruz.

                        Her şeyi ama her şeyi dışarıda görenlerden, üzerinde TÜRK MALI etiketi olan her şeyden kaçan, KENDİ KİŞİSEL GELECEĞİNİ BU SINIRLAR İÇİNDE GÖRMEYENLERDEN YERLİ VE MİLLİ OTOMOBİLİ anlamayı beklemek çok büyük ama bir o kadar da gerçekleşmesi imkânsız bir beklentidir.

                       

 

 

Gelelim Corona virüse;

                        Bu gün Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliği’nin kurucu ülkelerinden biri olan İTALYA’ya bu salgın sürecinde yardım ediyor. Yine Avrupa’da ve dünyada birçok ülkeye bu süreçte yardım ediyor. Üstelik o Avrupa ülkelerinin biri birlerinin malzemelerine el koyduğu, yani bir nevi eşkiyalık yaptığı dönemde.

                        Üzerinde güneş batmayan imparatorluk denilen ülke bu gün Türkiye’den alacağı malzemelere ümit bağlamış.

                        Hastanelerinde donanım yetersizliği sebebi ile ölüme terk edilen insanlar, huzur evlerinde bir başına bırakılmış ve orada çaresizlikten ölen yaşlılar olan BATI. İşte içimizdeki bir kısım insanların ümit bağladığı BATI budur. Ve bu BATI’nın hiçbir insani değeri olmadığını bu gün çok açık ve seçik şekilde ortaya çıkmıştır.

                        Bir Covid-19 testinin 170 EURO, bir maskenin 10 EURO olduğu Avrupa, taburcu edilen hastasından 35.000 DOLAR talep eden Amerika.

                        Ve dönüp kendi ülkene baktığında maskesinden sağlık donanımına, tedavisinden her türlü sağlık hizmetine varıncaya kadar her şeyin BEDAVA (BÜYÜK HARFLERLE BEDAVA) olduğu bir TÜRKİYE CUMHURİYETİ…

                        Bir tek vatandaşını bile başka ülkede bırakmayan, bir tek hasta vatandaşı için ambulans uçak kaldıran TÜRKİYE…

                        Şimdi şöyle geriye dönüp bakıyorum da benim yaş grubumda olanlar yani ellili yaşlarda ve üzerinde olanlar hatırlarlar rahmetli SAVAŞ AY’ı. Rahmetli sağ olsaydı da bu günleri görseydi. Hele o videodaki  “….sen hastanesin hastane, sana koskoca Ok Meydanı SSK hastanesi demişler,” diyen vatandaş… Kim bilir belki de görüyordur.

                        Tüm bunları düşünürken, elim yine telefona gidiyor, sosyal medyaya bakıyorum, işte o zaman gerçekten çıldırmamak için Allah’a dua ediyorum.

                        Efendim, uçak kaldırılmış ama kimin parasıyla,

                        Hastaneler yapılmış ama hasta garantili…

                        Bu ülkenin ana muhalefet lideri de “oraya hastane yapıyorsunuz ama ya hasta yoksa” demişti. Başka bir gün de TV’de hiç yüzü kızarmadan “ben şehir hastanelerini hiç eleştirmedim” demişti.

                        Bir de gittiği ülkeden Türkiye’ye gelmek için can atarken, geldiği yerde bu ülkeye hakaret edenler, geldiği yeri beğenmeyenler var ya, işte onları mümkünse hemen geldikleri yere göndereceksin de gönderemiyorsun işte…

                        Sonra şu hasta garantili hikâyesi yok mu? Sağlık Bakanından en yüksek yetkiliye varıncaya kadar bu işin doğru olmadığı, uydurma olduğu açıklandığı halde buna inanan kitleyi görünce gerçekten insanın aklına mukayyet olması zor…

                        Geçmişte saat 15.00’den sonra hastanede bulunamayan doktorun muayenehanesine gidip, o günkü para ile 200 milyon, 300 milyon TL’yi ödeyip, aldığı reçetedeki ilacı hiçbir hastane eczanesinde bulamayıp, dışarından para ile satın alanlar, ya da bundan bihaber olanlar, bu gün hastanelere ödediği 15 TL katkı payından dolayı hükümete küfrediyor.

                        Hastanede muayene olabilmek için sabahın dördünde, beşinde hastane önünde kar kış demeden sıraya girenler, ya da girenleri bilmeyenler, bu gün randevu ile istediği hastanede muayene olup istediği eczaneden ilacını alırken utanmadan sıkılmadan bu ülkenin idarecilerine DİKTATÖR deyip, ülkenin sağlık sistemini eleştiriyor.

                        Hastanede muayene kuyruklarını, ilaç kuyruklarını bilmeyenler, ömründe bildiği tek kuyruk İPHONE KUYRUĞU olanlar, elindeki bilmem kaç paralık telefon ile canının estiği gibi twit atarak bu ülkeyi beğenmiyor.

                                Şimdi diyeceksiniz ki, hep geçmişi söylüyorsun ve geçmişten örnek veriyorsun. Mağdur edebiyatı yapıyorsun. Bu soruyu duyar gibiyim.

                               Buna cevabı ben değil İstiklal Marşı’nın şairi merhum Mehmet Akif versin.

                                Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!

                   Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?

                   “Tarih”i “tekerrür” diye ta’rif ediyorlar;

                   Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

                                

                        Herkese sağlıklı günler ve hayırlı Ramazanlar diliyorum.

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız